Markanın G-SHOCK ile 40 yılı aşkın süredir temsil ettiği sarsılmaz dayanıklılık anlayışı, bugün de gücünü koruyor. Bu mirasın en rafine yansıması olan MR-G saatler, ileri teknolojiyi ve Japon işçiliğinin ince detaylarını ustalıkla bir araya getirmeye devam ediyor. Her MR-G modeli, cesur yaratıcılıkla titiz işçiliğin birleşiminden doğan gerçek bir sanat eseridir.
"MR-G ile Sanat Eserleri Yaratma" adlı projemizde, çağdaş sanatçılarla iş birliği yaparak, geleneği yenilikle buluşturan MR-G saatleri kendi sanatsal bakış açılarıyla yeniden yorumladıkları eserler üretmelerini istedik. Sanatçıların yaratıcı vizyonlarını MR-G'nin özüyle harmanlamalarını isteyen proje, bu diyaloğu keşfetmeye odaklanıyor. Makaleler ise her bir sanatçının, MR-G'ye özgü felsefeyi kendi benzersiz bakış açılarıyla nasıl yorumladığını ve bu sürece ilham veren yaratıcı hassasiyetleri ortaya koyuyor.
Bu ilk bölümde, lake teknikleriyle oluşturduğu üç boyutlu organik formlarla çalışan sanatçı Genta Ishizuka'yı yakından tanıyoruz. Güç ve hassasiyetin bir birleşimi olan MRG-B2100B ile çalışması istenen sanatçı, zamanı sanatıyla yeniden yorumlamak için bir yolculuğa atılıyor.
Genta Ishizuka: Urushi Sanatının Dokunsal Cazibesi
Sanatçı Genta Ishizuka, üç boyutlu ve organik formlar yaratmak için geleneksel Japon urushi lake tekniklerinden yararlanıyor. Parlak lak ile cilaladığı membranlara derinlik hissi kazandıran sanatçının eserleri, her an harekete geçecekmiş izlenimi uyandıran dinamik bir enerji yayıyor.
Sanatçı şöyle açıklıyor: "Urushi lakı, kökenini ağaç reçinesinden alan ve adeta tılsımsı bir çekiciliğe sahip büyüleyici bir malzemedir. Eserlerim aracılığıyla insanların dokunsal duyularını harekete geçirmeyi ve daha önce farkına varmadıkları yepyeni hisleri ortaya çıkarmayı umuyorum."
Ishizuka, Kyoto City University of Arts'ta urushi lakı uygulaması üzerine eğitim alırken modern sanatla tanıştı. Bu süreçte, lake teknikleriyle orijinal sanat eserleri yaratma konusunda denemeler yapmaya başladı. İfade biçimlerini keşfettiği ve lakeyi daha derinlemesine incelediği bu süreçte, sonunda günlük hayatta kullanılan ürünlerle çalışmaya karar verdi. Geleneksel raden sedef kakma tekniğini kullanan sanatçı, genellikle vernikli ahşap süslemelerinde tercih edilen bu tekniği, maket bıçakları ve zımbalarla vernikli yüzeylere entegre ederek denemeler yaptı.
"Küçük yaştan beri, günlük hayatımızda kullandığımız eşyalarla bir şeyler üretmeyi sevmişimdir. Lakeyle sanat yapma isteğim de bunun bir uzantısı gibi geliyor."
Ishizuka, urushi lake tekniklerinin derinliğini ve dokunsal niteliğini daha da vurgulamak amacıyla sanatsal yaklaşımını iki boyuttan üç boyutlu formlara taşıdı. Lakla cilalanmış membranlar aracılığıyla bir gerilim hissi yaratmak istedi. Sıkı örülmüş bir file alışveriş çantası veya klima sistemlerinin havalandırma kanalları gibi günlük yaşamda karşılaştığı şekillerden ilham aldı. Bu şekillerden yola çıkarak özgün bir yöntem geliştirdi: Önce bir prototip oluşturdu, ardından onu elastik bir kumaşla sardı ve son olarak, üzerine kat kat lak uyguladı.
"Az önce bahsettiğim pratikte olduğu gibi, malzemelerle oynayarak formlarını keşfediyorum. Ardından üzerlerini kaplayacak membranlar oluşturuyorum. Bu süreç, çok sayıda lake katmanı uygulamayı ve ardından bu membranları parlatmayı gerektiriyor. Amacım, sonunda sanatçı olarak niyetimin değil, malzemenin kendisinin öne çıktığı işler yaratmak. Kendi başlarına, zorlama olmadan varlık gösterebilen parçalar ortaya koymak."
Ishizuka'nın bu yaklaşımı, başlangıçta cansız olan nesne ve malzemelere şaşırtıcı bir canlılık kazandırıyor. Lakın dokusal özünü ortaya koyma tutkusundan doğan bu ifade biçimi, dokunsal duyuları yoğun biçimde harekete geçiren bir etki yaratıyor.
Ishizuka, MR-G'ye nasıl bir bakış açısı katacaktı? Fikirlerini görmek için bu makalenin de odak noktası olan MRG-2100B ile çalışmasını istedik.
"Metal işçilik, çok sağlam bir yapısı var. G-SHOCK saatlerin hep reçineden üretildiğini düşünmüştüm. Bu beni, üretim süreci hakkında çok meraklandırdı. İlham almak için üretim tesislerini ziyaret edebilir miyim?"
Genta Ishizuka
1982'de Kyoto'da doğan Genta Ishizuka, üniversite eğitimi sırasında Londra'daki Royal College of Art'ta bir değişim programına katıldı. 2008 yılında ise Kyoto City University of Arts'ta Urushi Lake Sanatı alanında yüksek lisans derecesini tamamladı.
Ishizuka, urushi tekniğiyle oluşturduğu lakeli yüzeylere sınırlar ve fiziksel farkındalık kavramlarını yansıtan çalışmalar üretiyor. Ağaçlardan elde edilen doğal bir reçine olan urushi, özünü yansıtan bir forma ihtiyaç duyar. Çalışmaları aracılığıyla insan hareketleri ile malzeme arasındaki dinamik etkileşimi araştıran Ishizuka, ikisinin kesiştiği noktalarda yeni ilişkiler ve alanlar yaratmayı amaçlıyor.
Önemli sergileri arasında "The Future of Artisanal Beauty" (Warehouse TERRADA, Tokyo / Kennin-ji Tapınağı, Kyoto, 2024), "LOEWE Lamps" (Palazzo Citterio, Milan, 2024) ve "Visionaries: Making Another Perspective” (Kyoto City KYOCERA Sanat Müzesi'nde özel bir sergi, Kyoto, 2023) yer alıyor. Sanatçı, 2025 yılında ARTCOURT Gallery'de bireysel bir sergi açmayı planlıyor.
Aldığı önemli ödüller arasında Kyoto Valiliği Kültür ve Teşvik Ödülü (2024), LOEWE VAKFI Zanaat Ödülü (2019) ve Kyoto Şehri Genç Sanatçı Ödülü (2019) yer alıyor.
Yamagata Casio'daki İleri Üretim Teknolojileriyle Yüz Yüze Buluşma
Ishizuka, Yamagata Casio'yu bizzat görmek istedi. G-SHOCK'un bu "ana fabrikası" MR-G saatlerin mekanik parçalarının üretiminden montaja kadar tüm üretim süreçlerini üstlenir. Ayrıca son derece yenilikçi ve tescilli kalıp teknolojileriyle mekanik parçalar, kadranlar ve diğer bileşenler de burada üretilir.
Rotor parçasının (MR-G'ye güç veren hareket mekanizmasının "kalbi") üretim süreci, sanatçıyı derinden etkileyen ilk detay oldu. 1,1 mm ölçüsündeki rotor şaşırtıcı derecede küçüktür. Bu denli küçük parçaların kalıplanma işlemleri, son derece hassas süreçlerle tamamen robotlar tarafından, genellikle ışıksız ve karanlık bir ortamda gerçekleştirilir.
"Ellerimle bir şey yaparken ne yaptığımı görebilmem gerekir; yoksa hiçbir şey başaramam. Düşününce, robotların bu gibi şeyleri görmeden de yapabilmesi mantıklı geliyor."
Sanatçı, toz geçirmez tulumunu giydikten sonra mekanik parçaların montaj sürecini de inceledi. Geniş ve beyaz bir alana sıralanmış makinelerin bulunduğu bu ortamda, çalışanlar zaman zaman kontroller yapar. Bu süreçte, çalışanlar otomatik makinelerle iş birliği yaparak, robotların gerçekleştirdiği hassas bileşen montajlarını denetler. Casio'nun titiz kriterlerine göre sertifika alan yüksek nitelikli "Madalya Sahipleri" ise montajı tamamlanan mekanik parçaları kullanarak MR-G saatlerin montaj sürecindeki kalan adımları tamamlar.
"İnsanların elde ürettikleri ile makinede üretilenler arasında her zaman bir ayrım olacağını hayal etmiştim. Ancak burada, Yamagata Casio'da çalışanlar ile makineler arasında o kadar da belirgin bir ayrım olmadığını gördüm. Her birinin özgün teknikleri ve becerileri var ve bunları bir uyum içinde, birlikte çalışmak için kullanıyorlar. Bu da beni, saat üretiminde uzmanlaşmış tek bir büyük yaşam formunu düşünmeye itti. Hayatımda ilk kez böyle bir üretim tesisini ziyaret ettim ve yüksek hassasiyet isteyen bileşenlerin bu kadar tutarlı bir şekilde üretildiğini kendi gözlerimle gördüm. Nedense bana yönetmenliğini Chris Cunningham'in üstlendiği, Björk'ün All Is Full of Love müzik videosunu anımsattı."
Ishizuka, Yamagata Casio'yu ziyaret etmeden önce Toshio Kashio Memorial Museum of Invention'a da uğradığından bahsetti.
Müzeden edindiği izlenimlere değinerek şunları söyledi: "Orijinal G-SHOCK'un tek cümlelik bir teklife dayandığını ve Kikuo Ibe'nin prototipleri binanın penceresinden atarak yaptığı denemeleri öğrendim. O noktaya kadar olan süreç bana tanıdık geldi; ben de kendi işlerime benzer bir yaklaşım sergiliyorum. Ama ondan sonra farkı belirleyen, tutarlı şekilde yüksek kaliteli ürünler mi yoksa benzersiz sanat eserleri mi yaratmak istediğiniz oluyor. Bir yere kadar orada gördüklerimle kendimi özdeşleştirebildim. Oldukça etkileyici bir deneyimdi."
İzlenimlerini paylaştıktan sonra Ishizuka, kendi stüdyosundaki çalışmalarına geri döndü.
Lake Katmanlarla Dayanıklılık İfadesi
Ishizuka'yı, iş teklifimizden yaklaşık 6 ay sonra Kameoka, Kyoto'daki stüdyosunda ziyaret ettik. Tamamlanmış eseri, masasının üzerinde bizi bekliyordu. Parlak ve simsiyah bitişiyle eseri, adeta mineralleri ya da cevherleri andırıyordu ve etkileyici bir hissiyatı vardı. Son derece ağır görünmesine karşın yumuşak izlenimi de veriyordu. Merak uyandıran, ilgi çekici bir görünümü vardı.
Eserinin yanı başında G-SHOCK ile ilgili çeşitli çalışmalar, eskiz yığınları, maketler (veya kalıplanmış formların modelleri) ve lake bitişlerin örnekleri bulunuyordu. Ishizuka'ya eseri üzerinde çalışırken aklında ne olduğunu sorduk.
"MRG-B2100B'yi elime ilk aldığımda sağlam ve karmaşık olduğunu düşündüm. Dayanıklı, güçlü yapısı hassas işçilikle bir araya getirilmişti. Üretim tesislerini ziyaret ettiğimde de bunu doğruladım. Peki, bu denli yüksek hassasiyetli teknolojilerle üretilmiş bir saati, kültürel yönü ağır basan bir sanat eseriyle nasıl tamamlayabilirdim? Lakenin dokunsal hissini, saatin bende uyandırdığı izlenimle göreceli bir biçimde bağdaştırmaya karar verdim."
Sanatçı ilk başta, yol kenarlarındaki minyatür tapınakları yani hokora'ları andıran, organik formlu bir eser tasarlamayı hayal etmişti. MRG-B2100B'yi de bu formun içine yerleştirecekti. Ancak metal saatin dokusal inceliğini ve dayanıklılığını göz önünde bulundurarak farklı bir yaklaşım izlemeye karar verdi. Sonunda, bir tür minerali ya da cevheri andıran bir forma yöneldi.
"MRG-B2100B'de kullanılan son teknoloji bir alaşım olan COBARION ile benim çalıştığım lake gibi malzemeler arasındaki ilişkiyi nasıl ifade edebileceğimi düşündüm. Ayrıca bir saatin hassasiyetiyle sanat eserlerimdeki zamana dair kapsamlı anlayış arasındaki bağı da yansıtmak istedim. Lakeyi katmanlar hâlinde uygulama sürecinin, zamanın birikimini yansıtan bir ifade biçimi olup olamayacağını da düşündüm. Bu fikirden yola çıkarak lakeyle 'zamanın bir cevherini' yaratma vizyonumu şekillendirdim."
Yapı, temel malzemenin kapalı bir forma bükülmesiyle ortaya çıkıyor. Ishizuka, "Mineral benzeri sert bir varlığı, lakenin akışkanlığıyla birleştirerek hem katı hem de yumuşak bir his uyandıran bir eser yaratmak istedim." diyor. Sonunda, geometrik hassasiyet ile organik hareketin urushi'nin derin, parlak yüzeyinde birleştiği, MRG-B2100B'nin özünü yansıtan bir eser ortaya çıktı.
Bu çalışmada kuru lake tekniği (Kanshitsu tekniği) uygulanmıştır. Bu teknikte, öncelikle kenevir kumaş katmanı uygulanır. Bu katman ardından lakeyle sertleştirilir ve son olarak, güçlendirme amacıyla ek katmanlar uygulanır. Sanatçının her darbesi ve eklediği her cilalı katman, zamanı yalnızca onun eliyle resmedilebilecek bir boyutta yakalar. Son olarak, en üstteki lake yüzeye ayna benzeri bir parlaklık katmak için roiro tekniği uygulanır. Bu teknik, esere dayanıklılığı simgeleyen simsiyah bir ton verir. Tamamlanmış parça, yalnızca el işçiliğinin öne çıktığı katmanlama ve cilalama süreçleriyle elde edilebilen bir derinlik hissi kazanır.
"İlk taslakları çiziyorum ama genelde prototip veya model çıkarır gibi eserler hazırlayarak başlıyorum. Lake katmanlarını uygulayıp cilaladıkça birçok şey öğreniyorum. Mesela, malzemede ortaya çıkarabileceğim farklı dokuları keşfediyorum. Tamamlanana kadar eserimin nasıl görüneceğini hiçbir zaman tam olarak kestiremiyorum."
Sonunda, eserin yüzeyinde ortaya çıkan parlak siyah ton, zamanı sayısız biçimde simgeliyor. Eser öyle bir derinlik barındırıyor ki sonu olmayan bir uçuruma, hatta evrenin sonsuzluğuna bakıyor gibi hissediyorsunuz.
Zaman ve Sanat Arasındaki Uyum
Zanaatkarlık, Ishizuka'nın sanat yaklaşımında büyük önem verdiği bir kavramdır. Ona göre bu konsept yalnızca estetik değildir; tarihsel bir birikimi de temsil eder. Çünkü geçmişteki ustalar, el sanatlarıyla insanların yaşamını daha konforlu ve keyifli hale getirmeyi amaçlamış, edindikleri bilgeliği de bize miras bırakmıştır.
"Bence zanaatkarlık, özünde doğal maddeleri deneyimimizi zenginleşen unsurlara dönüştürmektir. Ham maddelere konfor ve incelik taşıyan formlar vermek isteriz. Kili çömleklere dönüştürüp pişirmek, bilenmiş taşlarla ahşabı yontmak veya objeleri urushi lakesiyle kaplamak yetenek ister. Doğal ve ilkel olanı iyileştirme içgüdüsünden doğan bu süreçler, zamanla bugün kullandığımız tekniklere ve araçlara evrildi. Ben de zamanın getirdiği bu bilgelikten ilham alarak çalışmalarımda dokunma duyusuna hitap etmeye, malzemeyle daha derin, daha ilkel bir bağ kurmaya çalışıyorum."
MR-G saatlerin zaman kavramı da insanların yaşamlarını daha kolay hale getirme amacından doğmuştur. Saatlerin ilk gelişimi, güneşin gökyüzündeki konumuna göre saati bulmak için kullanılan güneş saatiyle başladı. Ardından zaman ölçümü için suyun akışını kullanan su saatleri geliştirildi. Analog saat teknolojileriyle saat kuleleri ve başka saatler icat edildi. En sonundaysa insanların bileklerine takabileceği kadar kompakt saatler üretildi. G-SHOCK, bu gelişimi bir adım ileriye taşıyarak "düşse bile kırılmayacak bir saat" üretme vizyonunu gerçeğe dönüştürdü. Bugün, öncü MR-G serisi kullanıcılarına daha büyük bir keyif ve mutluluk vermeye devam ediyor. Bu yolculuğun kalbinde, zanaat teknolojilerinin gelişimi yer alıyor.
Ishizuka'nın eseri, üzerinde sergilenen MRG-B2100B saat ile birlikte yeni bir görsel deneyim sunuyor. Minerali veya cevheri andıran parlak lake kitle, zamanın etkilerini katı formda gözler önüne seriyor. Eserin dışına yerleştirilen MR-G ise zamanı etkileyici bir hassasiyetle ölçmeye devam ediyor. COBARION malzemenin parlaklığı, simsiyah lakeyle bir uyum halinde, tek bir güzelliği yansıtıyor.
"Suiseki, Japonya'ya ait köklü bir kültürdür. İlginç bir şekli olan taş, sığ bir su havzasında veya bir standda sanatsal bir şekilde sergilenir. Bu taş, bir dağın zirvesini ya da Budizm'deki Merhamet Tanrıçası Kannon'u andırıyor olabilir. Aklımda belirli bir görsel imge yoktu ama benim eserimin de görenler üzerinde benzer bir keşif etkisi yaratacağını umuyorum."
Zamanın Akışını Farklı Duyularla Birleştiren Tek Bir Vizyon
"Çok sayıda lake katmanı uygulayıp bunları cilalayarak simsiyah, madenimsi bir kitle oluşturdum. MRG-2100B saatin hassas zaman algısı, bu kitlede daha göreceli bir zaman algısıyla bir akış içinde var oluyor. Bu iki duyu birbirinden her ne kadar farklı görünse de bir araya geldiklerinde tek, bütünsel bir vizyon oluşturuyorlar."
